Niyazi Tuncer Yazdı-Sınırsızlar
Anadolu’da büyükler tarafından çocuklara anlatılan çok anlamlı bir hikâye vardır. Bu hikâye, yalan söylemenin ne kadar kötü bir iş olduğunu, sonucunda oluşacak zararın telafisinin olmadığının bilinmesini anlatır.
Hikayeyi mutlaka hepimiz dinlemişizdir, dedemizden, ninemizden veya bir büyüğümüzden.
Hikaye meşhur ‘’yalancı çoban’’ hikayesi.
Çoban köyün koyunlarını otlatırken dağda yalnızlıktan canı çok sıkılmış. Bir kayanın üstüne oturmuş başlamış düşünmeye ne yapsam diye.
Birden aklına bir fikir gelmiş başlamış bağırmaya “Köylüler yetişin kurt var!” diye.
Köylüler hemen silahını sopasını kapıp sürünün olduğu yere gelmişler. Bir bakmışlar çoban kahkahalarla gülüyor.
Demişler “Hani kurt nerede?” çoban gülerek cevap vermiş: “Kurt falan yok ben sizi kandırdım!”
Köylüler homurdana homurdana geri dönmüşler.
Aradan zaman geçmiş, çoban yine bütün ahaliyi “kurt var” diye ayaklandırmış. Ahali bir bakmış yine ortalıkta kurt falan yok. Çoban bunu birkaç kez daha yapıp ahaliyi silahlarıyla sürünün yanına koşturmuş durmuş. Çoban ahalinin her geldiğinde gülüp eğlenmiş.
Bizim “Yalancı çoban” bir gün sürüyü otlatırken gerçekten kurt gelmiş. Başlamış bağırmaya “Kurt var, yetişin!” diye…
Ama köylü bu sefer hiç önemsememiş “Yine yalan atıyordur” diyerek yerlerinden hiç kıpırdamamışlar.
Bu arada sürüye dalan kurt, bütün koyunları yemiş.
Hikayenin kısa özeti bu…
Günümüze geldiğimizde Zillet cenahında birileri can sıkıntısından olmasa da bulundukları konum gereği kendilerine çıkar sağlamak ve statü kazanmak veya üç beş oy fazla almak için söylemedikleri yalan, iftira atmadıkları kişi, kurum, kuruluş bırakmıyorlar.
Liyakat diye yola çıktığını iddia edenler, acaba kendileri bulundukları yeri hak ediyorlar mı, o makamlara layıklar mı?
Sözde adalet diye toplumun her kesimine, her değerine, her kurumuna saldırıyor, sayıp sövüp, hakaret ediyorlar, kendilerini haklı çıkarmak için, her yalanın içini doldurmak içinde, her iftirayı mubah görüyorlar.
Halbuki adalet ve liyakat anlayışlarını, Adalet Bakanlığının kendilerinde olduğu yıllarda, ‘’Ben CHP’lileri işe almayacağım da MHP’lileri mi alacağım?’’ diyen dönemin Adalet Bakanının bu sözü, liyakat ve adalet manasında çok anlamlıdır sanırım.
Bunlar yalan söylemede, iftira atmada, adaletsizlikte liyakatsizlikte sınır tanımıyorlar.
İstismarda sınır tanımayanlar sözde Atatürkçü ama il başkanları “Atatürk” diyemiyor. “Atatürk’ün CHP’si” diye övünüyorlar ama kurucu felsefesi ile hiçbir ilgileri kalmadı.
İstismarda sınır tanımayanlar; sahi “Sınır namustur” demişlerdi değil mi?
Sınırları, terör olaylarına karşı korumak ve düzensiz göçe kapatmak için sınır ötesi hareketlere izin veren tezkereye karşı çıkarak bunu nasıl da tescillediler değil mi?
Malum hikayemizde yalancı çoban, olaylardan sonra hatasını anlayıp, pişman oluyor, çok üzülüyor; zarar verdiklerinden özür diliyor.
Ama bunlar, bizim zillet cenahı pişman olmak, üzülmek bir yana PKK’nın, HDP’nin ve dostlarının emirlerini yerine getirmek için dalkavuklukta da sınır tanımıyorlar.
Hatırlatmak isterim!
Herkes bilmelidir ki, kendilerine tevdi edilen görevler emanettir.
Hemen hatırlatayım ki; “Emanete riayet etmeyenin imanı olgunlaşmamıştır; ahde vefa göstermeyenin ise dini kemâle ermemiştir” diye uyarıyor Yüce Peygamberimiz bir hadisi şerifinde.
Ben de diyorum ki;
Gönüldeki yüze vurur,
Akıldaki söze vurur,
Alışırsın göze vurur;
Rabbim fitneden korusun.