Yazar Nurcan Ezel Hümay ile söyleşiyi, mektupedebiyatdergisi.com adına Atlantis Yayınevi sahibi Savaş Erman yaptı.
İlgi çekici bu söyleşiyi sizlerin de merak ve ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz.
NURCAN EZEL HÜMAY KİMDİR?
1981’de Aydın’da doğdu. Orta öğretimini Kuyucak’ta tamamladı. Araştırmacı olarak Türkiye’yi karış karış gezdi. Aktif olarak basın mensupluğunu sürdürmekte olan Hümay, muhabirliğin yanı sıra Gastumanna Dergisi, Konum Dergisi, İlan Gazetesi ve daha pek çok yayında editörlük, dizgi, Yazı İşleri Müdürlüğü ve Sorumlu Yayın Yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
Nurcan Ezel Hümay; Türk Sinema oyuncusu İlyas Salman’ın “ Öyle bir yazarla tanıştım ki yanında sanatçıyım demekten utanıyorum. “ dediği yazardır.
Yazar Başak Şahin’in annesidir.
Yazarın bazı kitapları
Gece Çırası (Roman). Çöl Kaplanı (Roman). Ciddi Deliler (Mizah Öyküleri). Çocuk Hikayeleri
Çöl Kaplanı, Sütçü İmam, Fatih Sultan Mehmet ve Dracula, Öküz Paşa, Seyit Onbaşı,
Hekimoğlu, Emir Yakup, Antakya Kontu, Elmas Mehmet Paşa, Kırkkızlar. Şeyh Şaban-ı Veli
Garip Dede serisi. İyilikler Ülkesi
Anlatmaktan çok hoşlandığınız şehir hangisidir, Hangi yönü sizi etkiliyor?
En çok Kastamonu ve ilçelerini anlatıyorum. Duyduğum, şahit olduğum, yaşadığım her olayı herhangi bir yöntemle anlatma ve aktarma gereği hissediyorum. Kendimi sürekli bu şehri anlatırken buluyorum. Kendine has hikâyeleri olan, mizah anlayışı son derece gelişmiş, her şeyleri eksik olduğu halde hiçbir noksanı yokmuş gibi vatana, mille bağlı ve şikâyetsiz bir toplum. Gündelik yaşamları, artıları, eksileri beni Kastamonu’yu anlatmaya zorluyor. Örneğin başıma bir olay geliyor bir hafta evde sinirimden zıplıyorum, başka bir olay beni uzunca bir zaman duygudan duyguya sürüklüyor. Bir hayat hikâyesi dinliyorum iki gözüm iki çeşme, bazen de öyle bir olay yaşıyorum ki kendimi aylar sonra bile aynı şiddetle gülerken buluyorum. Burası çok enteresan bir yer. Ben galiba her geçen gün tehlikeli bir biçimde Kastamonu’ya biraz daha aşık oluyorum.
En çok hangi yaş grubunun sizi takip etmesi hoşunuza giderdi?
Ben Anadolu gibiyim. 7’den 70’e, nesilden nesile okunan bir yazar olmayı istiyorum. Hikâye kitaplarımı okuyan bir çocuğun romanlarımı okumasını, kendi çocuklarına okutmasını arzuluyorum. Biraz makas açık oldu ama bu ülkede bir tuğla, bir damacana bile güvende değil. İnsan yaşamı ucuz. Çocuklarımızın derdi ayrı, kadınlarımızın ayrı, erkeklerimizin derdi ayrı bir dram. Ve bana göre gerçekler görünenden çok daha fazlası. Bu konu böyle uzar gider. Bu yüzden ‘ben Anadolu gibiyim’ dedim ve her yaş gurubunca okunmak isterim; beni kadın, erkek, çoluk çocuk, fakir zengin herkes okuyabilir.
Hayal dünyanızı bu kadar genişlemesine sebep olan olaylar nelerdir? (Âşık olmak gibi)
İyi ki bu röportaj bir televizyon kanalında ya da radyo programında sorulmadı. Bir iki dakika sessiz kaldım. Hayal dünyam geniş mi dar mı hiç düşünmemişim. Ama şimdi şunu fark ettim. Her duygu beni fazlasıyla etkiliyor. Benim bir yanım Karabük demiri gibi kor ateşe atılsa zor bükülüyor. Bir yanım kelebek gibi. Kanadına dokunsan yere düşüp ölmeye hazır. Bir şey dinlerken kendimi olayı yaşıyor gibi hissediyorum. Anlatılan mekân, insanlar, giyim-kuşamları, yüz ifadeleri üç boyutlu zihnimde canlanıyor ve sanki ben de oradaymışım gibi, seviniyor, üzülüyor, sinirleniyor, ağlıyorum. Yazarken de bu durumu yaşıyorum. Hayal dünyam değil de empati yeteneğim iyi durumda mı sanki?
Kitaplarınızda kendinizden soyutlanmış karakterleri mi yoksa sizi yansıtan karakterleri mi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gidiyor mu?
Bu cevap biraz yuvarlak gibi olacak ama her yazarın kitabında kendinden bir şeyler muhakkak vardır. Olmaması mümkün değildir. Ben ortalama bir insanın yaşadığı pek çok şeyi yaşadığımı düşünüyorum. Deneyimlediğim konuları anlatmakta zorluk çekmiyorum. Deneyimleyemediğim şeyleri tarif etmek zor oluyor. Mesela; bir zamanlar çocuk olduğum için çocuğu, kadın olduğum için kadını anlatmakta hiç zorlanmıyorum. Ama bir erkeğin duygularını anlatırken aynı durumu yaşadığını düşündüğüm erkeklerle röportaj yaparak anlamaya çalışırım, zengin birini, katili, hırsızı anlatacaksam da aynı yolu uygularım ve anlamaya çalışırım. Kendimi yansıtan karakterleri de soyutlanmış karakterleri de anlatmayı seviyorum.
Sizi en çok etkileyen duygu ve davranış nedir? Yani duygu, davranış, hüzün, nefes almak gibi şeyler sizi nasıl etkiliyor?
Çocuk hikayeleri, dram ve mizah öyküleri gibi farklı türlerde yazdığım için bu konularla ilgili her duygu ve davranış beni etkiler. Örneğin bir çocuğun kedi sevmesi içimi sıcacık yaparken, bir insanın ağladığını görmek beni darmadağın edebilir. Aynı şekilde iki yaşlı kadının sohbeti bana ilham olabilir. Sorunuzu tam anlayamadım ama umarım uygun cevap verebilmişimdir.
Sorunun cevabını verdiniz. Teşekkür ederim. Okuduğunuz kitaplar genellikle hangi türdür ve neden bu türü tercih edersiniz?
Ben kitap okurken tür ayrımı yapmıyorum. Her türden, her görüşten kitap, dergi, gazete okurum. Eline geçen her şeyi okumanın faydalı olduğunu düşündüğümden sevmediğim türlere dahi şans veririm.
İlk defa ne zaman ”Ben yazar olacağım .” dediniz?
Bana göre kimse böyle diyerek yazar olmamıştır. Genelde doğaçlama geliştiğine inanıyorum. Ben 130 kitap yazmış 45 kitabı yayınlanmış biri olarak halen daha “yazar olacağım” diyorum. Bunu söyleme sebebim şu, internette çok vahim kitaplar okuyorum, bunları yazan herkese yazar diyemeyiz, edebi bir değer de taşımalı. “Ben yazar olacağım” deyip olunmaya da bilir.
Aileniz sizin seçimlerinize karşı çıktı mı?
Bu soru mesleki ise onlara hiç danışmadım. Böyle bir zorunluluk hissetmedim. Mesleki seçilerime öncesinde ya da sonrasında karşı çıkmadılar. Annemin halen daha klasik ama benim hiç dinlemediğim “kızım sigortalı bir işe gir de çalış” söylemi dışında mesleki bir çatışmamız yok. Sorunuz tüm seçimlerimi kapsıyorsa, karşı çıktıkları çok fazla kararım var. Örneğin yaşadığım şehrin uzak olmasından haklı olarak 7/24 şikâyet halindeler. Akrabalarımın özel günlerine eşlik edemememden, aile meclisi toplandığında benim genelde yanlarında olamamamdan fazlasıyla şikâyetçiler.
Size göre kitap okuma alışkanlığı kazandırılmak için neler yapılmalı?
Birikim dinlemeyle başlar. Sonra konuşma, okuma ve yazma bunu takip eder. Çocuklarda resimli boyama, karikatür ve tamamında Türkçe karakterlerin kullanıldığı kitaplar doğru bir başlangıç. Yetişkin ve okuma alışkanlığı olmayan birine bunu kazandıracaksak günde birkaç sayfayı geçmeden, sevdiği konularla alakalı, ince kitaplarla okumaya başlayabilirler ve bana göre okumada psikolojik rakam beştir. Beş kitap okuyan biri ne okursa okusun hiç kitap okumayana göre çok farklıdır ve yaşamı boyunca düzenli olmasa da mutlaka okumaya devam eder. Ben buna iyi bir örneğim. 21 yaşında kitap okumaya başladım. Çok geç kaldığımı fark edince kendimi olabildiğince çok kitap okumaya adadım.
Çok kısa bir soru; ilham kaynağınız ne?
Yol kenarındaki bir ot, bir taş bile bana ilham verir, bir hikayenin, serüvenin başlangıcı olabilir. Bir cümle, bir ses, bir koku bana bir anımı hatırlatabilir ve kolaylıkla ilham kaynağım olabilir.
Yazılarınızı hep aynı yerde mi yazarsınız? Örneğin parkta otururken aklınıza gelen betimleme ya da herhangi bir tespiti herhangi bir şeyi hemen kaleme alır mısınız?
Kalem kâğıdım yanımdan hiç eksik olmaz, yoksa da telefonuma sesli ya da yazılı not alırım. Bu notları evimin mutfak masasında ya da çalışma odamda genişletirim.
Genç bir yazar adayına önerileriniz nelerdir?
Okuma ve yazma birbirini lezzetlendiren, geliştirip kuvvetlendiren içini dolduran eylemlerdir. Yalnız bırakıldığında ağırlığı, lezzeti, kalitesi zayıflar. Bu yüzden yazmak için önce okumak gerekir. Düzenli okusunlar ve yazsınlar. İlham gelmediğinde, yazamadıklarında niçin yazamadıklarını yazsınlar.
Türk yazarlar içerisinde bu kişinin eserleri beni yazar olmak için çok iştahlandırdı diyebileceğiniz bir yazar var mı?
Evet. Orhan Kemal’in “Dünya Evi” romanı beni cesaretlendiren en ciddi başlangıç noktamdır. Bunu açıklamak isterim. Ben, kitap yazmak için çok marjinal, sıra dışı ve hiç anlatılmayanı anlatmak gerekir ve benim böyle bir fikrim yok diye düşünürdüm. Ama bu kitabı okuduktan sonra üzerine kitap yazılmamış hemen hemen hiçbir konu kalmadığını, önemli olanın neyi anlattığın değil nasıl anlattığın olduğunu fark etmemi sağladığı için ciddi bir başlangıç noktam oldu. Bu roman, bana kendime has ve özgün bir üslubum, karakter sahibi bir anlatımımın olduğunu düşündürdü.
Bir yazar için zaman ne demektir?
Zamanın yazar olan ya da olmayana göre değil de insanın ruh haline göre göreceli bir kavram olduğunu düşünüyorum. İzafiyet teorisine katılıyorum. İlle de yazarlık üzerinden cevap vereceksem, kitap bittikten sonraki baskı ve diğer işlemleri beklemek bana bir asır gibi geliyor.
Yazılarınızı yazarken hayal gücü sınırlarını zorladığınızı hissedip bunun toplumsal yargılarla ters düşebileceğini hissettiğiniz oldu mu? Böyle bir duyguya kapıldığınızda yazdıklarınızı sildiğiniz oluyor mu?
Evet oldu. Sildiklerim de var ‘bırak dağınık kalsın’ dediklerim de var.
Yazmaya başlamadan önce bir toplumsal mesaj düşüncesi ile mi başlarsınız yoksa bu yazarken şekillenebilecek bir durum mudur?
Düşünmüyorum, yazarken şekilleniyor. Çoğu kitabımın nasıl devam edeceğini, nereye varacağını ben de bilmiyorum. Siz okurken nasıl ki ortasını, sonunu bilmiyorsanız ben de inanın bilmiyorum.
Nurcan Ezel Hümay, bizim için çok değerlisiniz. Mensubu bulunduğunuz toplumu aydınlatmak için yaptığınız çalışmalarla gelecekte de saygıyla anılacak bir yazarsınız. Bu söyleşiden çok keyif aldık. Umarım okuyucularımızda bizimle aynı görüştedir. Efendim, bu zevkli görüşmeye katıldığınız için çok teşekkür ederim. Bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Ben teşekkür ederim. Çok zevk aldım, sağ olun.